“Gerçekliğinizi tanımlama biçiminiz gerçekliğiniz haline gelir.” demiş Roz Townsend. Nasıl ki gerçeğiniz gerçekliğinize dönüşüyorsa dış görünüşünüz de bir zaman sonra benliğinizi oluşturacaktır.
İç dünyanızın tarzınıza yansıması kaçınılmaz bir olay fakat insan değişen, gelişen bazen de gerileyen bir varlık. Kişiliğimiz, benliğimiz salt kendi fırtınalarımızın değil çevrenin de bir ürünü, tarzımız da öyle. Sevdiğimiz renkler, beğendiğimiz desenler, kendimize yakıştığını düşündüğümüz modeller, modanın önümüze sundukları o kadar geniş bir penceredir ki çoğu zaman harmanlamakla uğraşmayıp güncel moda neyi gerektiriyorsa onu geçirip hayatımıza devam ediyoruz.
Kıyafetlerimizin, giyim tarzımızın insanlardaki izlenimini bir kenara bırakalım bunun çoğu kişi farkında. Bir de kıyafetlerimizin bizim üzerimizdeki etkisi var. Gardırobunuzu oluşturan kıyafetler sizin genel ruhsal durumunuzun bir etiketi.
Ev dekorasyonunda içinizi açacak size güzel duygular yaşatacak olan mobilya ve renkleri araştırmaya hepimiz aylarımızı vermişizdir. En basitinden odamızı dizayn ederken nasıl daha iyi hissedebilirimin peşine düşeriz fakat kıyafetlerimizde bu söz konusu değil. Nasıl güzel görünürümün peşindeyiz orası kesin. Peki kendimizi güzel hissettiğimiz kıyafet aynı zamanda iyi duygular içinde olduğumuz kıyafet mi? Bence Hayır!
Kendinizi huzurlu, mutlu hissettiğiniz günler vardır nedensiz olduğunu düşündüğünüz zamanlar belki de kıyafetlerinizin size verdiği enerji olabilir. Bunun için iyi hissettiğiniz günlerdeki giyim tarzınıza bir bakın, hatta not edin. Renklerin etkilerine güvenin ve yaşamınızda hangi rengi hangi duygularla bağdaştırdığınızı iyi analiz edin ve seçimlerinizi ona göre yapın. Mesela çoğu insan saflığı, temizliği ya da enerjiyi beyaz renkle bağdaştırır ve beyaz giydiği zaman kendini daha canlı ve mutlu hisseder.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder