29 Ağustos 2013 Perşembe

2013 Moda Renkleri

Hepimizin kullanmaktan hoşlandığı, kendini iyi ve güzel hissettiği, kendine yakışan renkleri vardır. Konu giyim olunca biz kadınlarda akan sular durur. Ne giymeliyim? Bana hangi model yakışır? Hangi renkleri tercih etmeliyim? Sorular arasında boğuluruz adeta ve bu silsile modanın gidişhatıyla yakından ilgili bir şekilde sürer gider.

Her yıl ekranlarda gördüğümüz, ünlüleri izlerken fark ettiğimiz, meraklısı varsa defilelerde izlediğimiz her şey üzerinden geçen az bir zamanla sokak modasında yerini bulur. Hangi modeli giyeceğimizi belirlerken vücut tipimiz, zevkimiz ve bulunduğumuz çevre etkili olurken renk için aynı şey söz konusu değil. Model seçimimiz biraz daha geniş bir çerçevede değişebilirken iş renk olunca trend görünmek istiyor isek modayı takip etmek zorundayız.

Bu yıla damgasını vuran ve kesinlikle dolabınızda edinmeniz gereken en önemli renk cırtlak sarı diye bazılarımızın tabir ettiği limon sarısı. Göz alıcı bir renk olduğu için kullanmaya çekinmeyin ayakkabıdan çantaya, bluzdan pantolona sarı bu sene her yerde.

Kırmızıyı her kadın sever ve bu yüzden modası da çok zor geçer. Kırmızının çok çeşidi var tabii ki ama senenin geneline yayılan iddialı tonlar arasında kırmızı da var. Kırmızının en ateşlisi her kadına yakışacaktır. Makyajınızda da kullanacağınız ateş kırmızısı sizi trend bayan kategorisine sokacağı gibi seksiliğinize de seksilik katacak.

Turuncu bu yılın en moda renklerinden evet ama ton olarak bir sınırlaması yok, turuncunun en yumuşağından en koyusuna kadar tercih etmekte serbestsiniz. Önceki yıllarda pek de moda olmayan turuncu biraz daha tahtını başka renklere kaptırmaz. Düşünmeden dolabınıza atabilirsiniz

 Pembe bu sene yumuşak tonlarıyla göze çarpıyor. Pudralı pembe gibi açık tonları tercih etmeniz yerinde olacaktır. Ayrıca pembenin güven verici bir özelliği olduğunu unutmayın. Hele ki bu pembe yumuşak bir tonda olursa karşınızdakine vereceğiniz güven daha da artacaktır.

Yeşilin zümrüt tonları ve göze çarpan çarpıcı maviler de bu sene çok moda. Özellikle maviyi gece elbiselerinizde kullanmanızı tavsiye ederim.

21 Ağustos 2013 Çarşamba

Bitki Çayları Nasıl Demlenir?

İlaç yapımında da kullanılan bitkiler doğal sağlık kaynakları. Özellikle şifa olsun diye tükettiğimiz bitkilerin birçok derde deva olduğunu biliyoruz. Hangi bitkinin hangi işe yaradığını ise bazen kulaktan dolma bilgilerle bazen de uzmanlardan dinleyip uyguluyoruz.

İşin içine sağlık girince işi hiçbir zaman riske atmamamız gerektiğini unutmamalıyız. Halk arasında koca karı ilacı diye çeşitli bitkilerin bir araya getirilmesiyle oluşturulan karışımların sağlığınıza yarardan çok zararı olabilir. Özellikle mide rahatsızlığı olanların uzman tavsiyesi olmadan hiçbir bitki çayını kullanmamaları gereklidir.

Bitki çaylarından hangilerinin kullanılacağı konusunda doktorunuzun tavsiyesine uymalısınız. Her bitkinin demlenme şeklinin de birbirinden farklı olduğunu unutmayın. Bitki çayları bazen kök halinde bazen de yaprak halinde olur ve birbirinden farklı demlenir. Bitkilerin yararının kaybolmaması için demleme işlemine dikkat etmek son derece önemlidir.

Yaprak bitki çaylarını demlerken demleyeceğimiz bitkini yapısı önemlidir. Ne kadar suya ne kadar yaprak kullanacağımızı bitkinin cinsi belirleyecektir. Genelde 2 tatlı kaşığı toz halinde bitki çayı için yarım litre su kullanılır. Bekleme süresi de bitkiden bitkiye değişiklik göstermektedir. Bazı bitkiler için bu süre 5 dakika iken bazı bitkiler için 15 dakika olabilir. Hangi bitki olursa olsun dikkat edeceğimiz en önemli nokta direk ateşe maruz bırakmamaız gerektiğidir. Suyun kaynatılıp 1 dakika kadar bekletilmesi ve yaprağın sonra eklenmesi gerekir. Örneğin adaçayı demlemek için; 1 tatlı kaşığı adaçayını bir bardak kaynamış ve 1 dakika beklemiş suya atıp 5 dakika bekliyoruz ve süzerek içiyoruz.

Kök bitki çaylarının demlenmesi ise kaynatma yoluyla olabilir. Cezveye ya da demliğe koyduğumuz kök bitkimiz yine bitkiden bitkiye değişen bir miktar kök bitki kaynatılır. Kaynatma süresi bitkinin cinsine göre değişse de genelde 15 ila 20 dakika arasında değişmektedir.

17 Ağustos 2013 Cumartesi

Çocuğunuzu Asosyallikten Kurtarın

Asosyal kendini sosyal ortamlardan çeken, yalnız kalmayı tercih eden kısacası sosyal olmayan insan tipine verilen isimdir. Depresyonun çoğu zaman eşlik ettiği asosyallik herhangi bir sosyal etkinlikten zevk almama, kalabalık ortamlardan çekinme, insanların bulunduğu ortamlara girmek istememek gibi özelliklerle kendini gösterir.

Asosyal birey insanlarla iletişim kurmak istemez ve bunun akabinde iletişim becerileri de normal düzeyde gelişmez. Bu durum da teknolojinin bedenimize zararları ve ruhsal durumumuza zararlarını akla getiriyor. Çünkü günümüzde sosyal ortamdan uzaklaşan birey kendini televizyonun ve internetin uçsuz bucaksız kollarına bırakıyor. Dış dünyanın kapılarını kapatıp kendini eve hapseden birey hayatını internete bağımlı olarak geçirir.

Çeşitli nedenlerle insanlardan çekinme, utangaçlık, eleştirilme korkusu, sevilmeme korkusu, aşırı stres insanı depresyona sürükleyebilen etmenlerdendir ve bilindiği gibi depresyon belirtileri arasında hayata karşı isteksizlik, hiçbir şey yapmak istemem gibi durumlar vardır. Bütün bunların sonucunda kişi kendini asosyal biri olarak bulabilir.

Aile tarafından gelişimi desteklenmemiş, duygusal olarak boş bırakılmış, sosyal ortamlardan uzak tutulmuş veya sosyalleşmesi için fırsat verilmemiş çoğu çocuk da asosyallik yoluna adım atmış demektir. İş hayatıyla çocuğuna vakit ayıramayan çoğu aile çocuklarındaki televizyon ve internet bağımlılığından şikayetçidir. Fakat unutulmamalıdır ki destek görmeyen ve erken yaşta sosyalleştirilemeyen çocukların asosyalleşme sebepleri çocukla alakalı değil ebeveynin tutumuyla alakalıdır. Sosyal olmanın büyük çoğunluğu sonradan kazanılsa da doğuştan gelen mizaç özellikleriyle de alakalıdır. Lider vasıflara sahip olup olmama da doğuştan getirdiğimiz özelliklerimizle birebir alakalıdır.

Fakat özellikle 3-6 yaş arasında çocukların kendi başına bir şey başarabilme istekleri desteklenmiyorsa çocuk kendini yetersiz hissedecek, bunun sonucunda utangaçlığı öğrenecek ve dolayısıyla sosyal olmak için gerekli özgüveni kendinde bulamayacaktır. Bu durumun engellenmesi için çocukların özellikle 3-6 yaş arasında bağımsız olabileceklerine dair hisleri geliştirilmeli yani onlara sorumluluk verilmelidir ve devam eden okul çağında başarılı olabilecekleri etkinliklerle kendilerine güven duymaları sağlanmalıdır.